26 Aralık 2012 Çarşamba

Kızsız Hayat isimli romandan bazı bölümler.3


Ayağa kalktım, cebimdeki hasılatı yükseltmek için kadınların beni göremeyeceği arka tarafa doğru gidip boş bulduğum yere oturdum. Yanımda başörtülü genç bir bayan’la saçı açık bir kadın vardı.

Genç bayana yüzümü çevirdim. “Merhaba ben Hayrettin. Ayıptır sorması ne için geldiniz?”

Genç bayan otuz beş yaşındaymış. Ev kadını. Üç kez nişanlanmasına rağmen her seferinde hüsrana uğruyormuş. Kısmetini açmak için gelmiş.

“Siz niye geldiniz?” diye sordu.

Aynı şeyleri ona da herkes duysun diye yüksek sesle anlattım; ancak söylediklerim pek ilgi çekmedi. Çantasından kağıt, kalem çıkartıp: “Teyzenizin adresini alabilir miyim?” diye sordu.

Kendi evimin adresini verdim. Sonra yanımdaki diğer kadına baktım: “Ciddi bir sesle mırıldandım.” Benim teyzem büyük falcı, onu şikayet etmek için geldim. Ama aklıma bir şey takıldı; iki falcın çarpışmasından dolayı kötü bir şey olur mu sizce?”

Bir süre düşündü, “İki falcı çarpışırsa dünya karanlığa gömülür” dedi sonunda.

Genç bayan endişeyle, “Öyle mi?” dedi “Ben de böyle bir şey duymuştum.” Bana sarıldı, “Yapma be canım, şikayet etme teyzeni.”

Bu kız da sarılmaya dünden meraklı. “Yetti ama, sabrımı tüketti” diye söze başladım ve olmayan teyzemin olmayan marifetlerini abartarak anlattım. “Teyzem geleceğin bilgisini gezegenleri dolaşarak öğreniyordu…”

Herkes inanamayan gözlerle beni dinliyordu ki ben bile söylediklerime inanmıyordum.

“Tamam da, dünya karanlığa gömülürse sen de üzülürsün” dedi yanımdaki saçı açık kadın. Boynumu bükerek önüme baktım. “Benim dünyam zaten kararmış. Benim derdim sizin gibi masum insanların mağdur olmaması” diye duygu sömürüsü yaptım. Saçı açık kadının yanındaki adam: “Neden  senin dünyan kararmış?” dedi yazık çocuğa dercesine.

“Özel hayat diye bir şey kalmadı. Ağzında bakla ıslanmıyor. Ama ben bilirim ona yapacağımı.”

“Biz sana para verelim, sen bu hevesinden vazgeç” dedi saçı açık kadın. Diğerleri de kadını onayladı. “Asla kabul edemem” dedim; fakir ama gururlu gözükmek için.

Adam elini uzatarak sırtımı sıvazladı: “Lütfen kabul et” dedi genç bayan, “Tam düğünümün olduğu sırada elektriklerin kesilmesini istemiyorum.”

Dünya karanlığa gömülüyor, kızın derdine bak.

“Onu jeneratörle de hallerderdin, ama bu seferlik senin dediğin gibi olsun.”

 

Genç bayan bileziklerini ve parasını bana verdi. Diğerleri de neleri var, neleri yok hepsini bana verdi. Bütün hasılatı cebe indirdim; ancak paraların ve bileziklerin çoğu cebe sığmadı. Bunun üzerine kadın çantasını da verdi. “Seni öpmeden bu hevesimden asla vazgeçmem” dedim genç bayana. Genç bayan gülümseyerek yanağını uzattı. Bense genç bayanın yanağını geçip dudağını öpeceğim sırada “Oğlum, aile var” dedi saçı açık kadın sırtımdan çekiştirerek. “Bırak kızı”

Kadına döndüm: “Tamam teyze, kusura bakma” dedim, içimden Allah belanı versin, diyerek. Evin giriş kapısına doğru yürüdüm. Kapıda güçlü fiziğe sahip bir erkek görevli duruyordu. Sırası gelenlerin kaydını tutmakla görevliydi.

Beni fark edince, “Sıranızı bekleyin” dedi, “Sıranız geldiğinde sizi içeri alabiliriz.”

Çantadan bir miktar rüşvet çıkardım, “Çok acelem var” diyerek rüşveti uzattım, “Lütfen bana bir iyilik yapın.”

Güleryüzle parayı alıp “Tabi beyefendi” dedi. Sonra beni falcının olduğu odaya götürdü. Odanın kapısını sonuna kadar açtı. Falcı kadın, yüzüne çeşitli boyalar sürmüş biriydi. Oda ise az aydınlatılmış, her tarafı Arapça yazıların süslediği bir mekandı.

“Hoşgeldiniz beyefendi” dedi falcı yüksek sesle, “Lütfen karşıma oturun.”

Kadının sesinden etkilenip aceleyle karşısına oturdum. Kadının önündeki masada, am’dan yapılmış küre gibi garip nesneler vardı.

Kadın etkileyici bir sesle konuşmaya başladı: “Gelecek artık bilinmeyen bir kavram olmaktan çıktı. Olması mucizelere bağlı olan her şey mucize olmaktan çıktı. İsteğinizi lütfen korkmadan söyleyin.”

Bir an tedirginleşerek hiçbir şey söylemedim. Kadın’sa senle işimiz ver der gibi bakıyordu.

“Şey efendim”diye duraksadım. “Ben geçmişi öğrenmek istiyorum.”

Şaşırarak gözlerini biraz kıstı “Anlayamadım!” Şaşkınlığı yüzünden okunuyordu. Kelimeleri kafamda tasarlayarak konuşmaya başladım, “Üç ay önce gözlerimi hastanede açtım. Doktor hafıza kaybı yaşadığımı söyledi. Kim olduğunu bilmediğim insanlar da ailem olduğunu iddia etti. Bu yüzden geçmişimle ilgili her şeyi öğrenmek istiyorum.”

“Sen geçmişi öğreneceksin. Geçmişin biraz sonra önümüzde olacak!” Bağırarak Arapça sözler söylemeye başladı. Sesi hoperlörlerden dolayı müthiş yankı yapıyordu.

Sözlerini bitirdikten sonra, iki elini havaya kaldırdı, birkaç garip hareket yaptı. Ben odanın dumanaltı olmasını bekliyordum; ama öyle olmadı. Sadece nereden geldiği belli olmayan kağıt parçasını gösterdi: “Bu kağıtta senin geçmişin yazıyor.” Kağıt parçasını açmaya başladı, “İyi dinle mucize kelimeleri” dedi, kağıdı açtıktan sonra. Sesini yükselterek konuşmasına devam etti: “Sen hafızanı trafik kazasında kaybettin. Ailen olduğunu söyleyen insanlar da doğru söylüyor. Onlar senin ailen. Kazadan önceki mesleğin ise mühendislikmiş. Hem de ödüllü mühendismişsin. Çevrende de bir ton kadın varmış; ama sen Pelin diye birini seviyormuşsun. Ama Pelin, senden haber alamayınca lezbiyen olmuş. Boşuna arama. Geçmişinde dünya santranç şampiyonluğu dahil birçok branşta şampiyonlukların varmış. Yani anlayacağın kazadan önce hiçbir derdin yokmuş.”

“Bunlar benim geçmişim mi?”

“Evet bunlar senin geçmişin.” Çakmakla kağıdı yaktı.

“Vay sahtekar!” diye aniden bağırdım. Ödü bokuna karıştı, “Böyle geçmişi nasıl olsa kimse reddetmez. Ama ben ne trafik kazası geçirdim, ne de hafızamı kaybettim. Böyle bir geçmişede sahip değilim. Buraya seni sınamak için geldim, şimdi de gidip polise seni ihbar edeceğim.”

Kadın önce afalladı, sonra rahat bir tavırla: “Burada gördüklerini söylersen çarpılırsın” diye tehdit savurdu.

“Öyle mi? Biraz sonra görürsün kim çarpılıyor” Ayağa kalktım, kapıya doğru yürüdüm.

“Dur!” diye bağırdı arkamdan; “Lütfen burada olanları kimseye söyleme, hem sana faiziyle birlikte paranı iade edeceğim.”

Kadına doğru döndüm. Küçümseyen bir sesle: “Paramı zaten alacağım” dedim. “Ama eğer sorularıma doğru cevap verirsen burada gördüklerimi kimseye söylemeyeceğim.”

Oh! çekip elindeki mendille alnındaki teri sildi. Sonra eliyle az önce oturduğum yeri gösterdi. Yerime gidip oturdum; “Kahve bol sütlü olsun” dedim pisliğine. Duymamazlıktan geldi. Huzursuz bir ses tonuyla söylendi: “Sorularına samimi cevap vereceğime şüphen olmasın. Falcı sözü veriyorum .Ama sen de aramızda yaşanan her şeyi unutuyorsun.”

Başımla onayladım. “Eğer sen anlaşmayı bozmazsan ben hiç bozmam.” Kadına doğru eğilerek ekledim: “Neden bu insanları kandırıyorsun?”

“Para kazanmak için, benim de ihtiyaçlarım var. Bu ihtiyaçlarımı da karşılamam lazım.”

“Bu insanlara yalan söyleyerek kazandığın paradan ne hayır gelir ki?”

Yüzünü bana doğru yaklaştırdı. Ağzı sigara kokuyordu. “Sen de haklısın; ama bu insanlar da bir şeyler duymak istiyor. Ve onlar duymak istediklerini duyuyor, ben de geçimimi sağlıyorum.” Tekrar geriye yaslandı.

“Ama doğruları söylemiyorsun, o insanlara yalan söylüyorsun.”

Başını iki yana salladı: “Yanılıyorsun, ben kimseye yalan söylemiyorum. Benim yaptığım iş tamamen psikolojik bir olay olduğu için, onlara duymak istediklerini söylüyorum. Bu da yalan sayılmaz.”

“Pardon ya” dedim alaycı bir tonla, “Sen çok masum bir iş yapıyormuşsun. Yalnız farkındaysan yasa koyucu senin gibi düşünmemiş, suç kapsamına almış. Eğer yaptığın iş masum olsaydı, yasa koyucu da suç kapsamına almaz, hatta bir ev de kendisi açar, ek meslek olarak bu işi yapardı.”

İç çekti. Bıkkınlıkla cevap verdi: “Bak, sen de yasa koyucu da olaya duygusal yaklaşıyorsunuz. Yoksa bu insanlar da biliyor kimsenin geleceği bilemeyeceğini. Zaten ben de psikoloji mezunuyum. Yani bir bakıma psikolog sayılırım. Olumlu tahminlerde bulunurum ,ya tutarsa diye. Gerçi şimdiye kadar yaptığım tahminlerin çoğu tutmadı; ama bu insanlar yine de bana geliyor. Ve mutlu bir şekilde buradan ayrılıyorlar. Zaten onların mutluluğu benim en büyük ödülüm.” Son sözleri gülümseyerek söyledi.

“Sen kendi vicdanını rahatlatmak için böyle düşünüyorsun. Bu insanları resmen enayi yerine koyuyorsun. Ve hiçbirşey vermeden paralarını alıyorsun. Hem çok büyük günah işliyorsun.”

“Ben ateistim” diye sırıttı. “Bu işi yapıyorsan, tanrı inancın olamaz.”

Aramızda kısa süreli bir sessizlik oldu..

 

***

 

“Bahçede fark ettim de; buraya gelen insanların çoğu bu şekil dindar tipli midir? Kadınlar kapalı, erkekler ak sakallı”

“Genellikle öyle; ama bunlardan beteri de var. Mesela hac’dan geldiği gibi eve uğramadan buraya gelip geleceği soran insanlar var. Kaderin cilvesi”

“Belki de kader bize bir şeyler anlatmak istiyor” dedim manalı bir gülümsemeyle, “Peki bu kağıt olayını nasıl yapıyorsun?”

Kollarındaki gizli yerleri gösterdi: “İşin sırrı el çabukluğunda” dedi, bana bakarak: “Kağıdı da merak ediyorsan, sana gösterdiğim kağıdın başka kopyasını herkese gösteriyorum, “Odanın içini işaret etti: “Bu oda’da gördüğün her şey hilelidir. Mesela ben hiç iyi falcı olmamama rağmen yaptığım görsel şov sayesinde insanları etkiliyorum. Yani anlayacağın, çocuk eğlendiriyorum.” Ayağa kalktı, elini uzattı. Ben de ayağa kalktım; ama elini sıkmadım. Alınarak elini indirdi..

“Hiç kimse ne geleceği ne de geçmişi bilir .Ama ben böyle düşünerek bu işi yapmasam bile bu insanlar başkasına gidecektir. Hiçbir şey bulamasalar bile, kahve falı, kağıt falı gibi şeylerle kendilerini tatmin edecekler. Yani bu işin sonu yok…Eğer başka sorun yoksa sırada bekleyen insanlar var.”

“Başka sorum yok, söyle kapıdaki adamına, yasal faiziyle birlikte paramı getirsin.”

Masasındaki telefonu eline aldı ve biraz konuştuktan sonra bana baktı: “Paran geliyor.”

Kapıdaki görevli yanımıza gelene kadar hiçbirşey konuşmadık. Görevli elinde yüksek miktarda altın ve parayla yanımıza geldi. Elindekileri bana verdi. “Zaten yanlışlık olmuş” dedi falcı bana bakarak: “Sizden yüksek miktarda para almışız.”

Alaycı bir gülümsemeyle başımı hafiften oynattım: “Siz bu halinizle zaten geleceği görseydiniz, ben de muhtemelen peygamber olurdum.” Kadına rüşvet olayını anlattım.

Falcı gülümsedi: “Herkes sizin gibi olsaydı ben işsiz kalırdım.”

“Merak etmeyin, bu entrika dünyasında yapacak çok iş var.” Çıkış kapısına gittim, oda’dan çıktım. Görevli de arkamdan gelip bahçe kapısına kadar bana eşlik etti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder