26 Aralık 2012 Çarşamba

Kızsız Hayat isimli romandan bazı bölümler.5


Hiçbir şey söylemeden cebinden çıkardığı parayı uzattı. Ben de parayı aldığım gibi koşar adım kendimi dışarı attım, ikinci adrese gidip zile bastım. Kapı açıldığında en az önceki kadar şaşırdım. Eni boyundan büyük olan iri yarı adamın üstünde sadece don vardı. “Ben hayrettin” diyebildim sonundan “temizlik için gelmiştim.”

“Gel hayrettin kardaşım, kendi evin gibi rahat ol, ama bir şey kırma” deyip kahkahalarla güldü.

Kenar mahallenin dışında ilk kez böyle bir yaratık görüyordum. Bu sebepten korkarak içeri girdim. Hemen temizliğe başladım. Ayı bir süre sonra yanıma gelip etrafımda dolanmaya başladı. Gür sesiyle “kardaşım” dedi “erkek olarak neden bu işe başladın?”

Keyfimden yapmadığımı anlatmak için “Parasızlık” diye cevap verdim.

“Peki evli misin?”

“Hayır, bekarlık sultanlıktır. Siz?”

“Yok evli değilim” Arka tarafıma geçince tüylerim diken diken oldu “Ama isteyen çok oldu.”

Arkamı kontrol etmek için adama doğru döndüm “belli belli” dedim; içimden pis yalancı, diyerek Sağ tarafıma doğru gelip duvardan destek aldı “Ama bu saatten sonra evlenirim; çünkü temizliğe çok para gidiyor.”

“Çok iyi olur, yalnız beni bekleyen başka işler de var.”

Ayı mesajı aldı. Tam karşıdaki kanepeye gidip uzandı. Çok geçmeden de horlama sesi evin içinde yankılandı. İşimi bitirdikten sonra adamın yanına gittim. Elimle hafiften çekiştirerek “ben gidiyorum” diye uyandırmaya çalıştım.

Adam uyanmayınca daha şiddetli çekiştirdim “Ben gidiyorum” diye sesimi yükselttim.

Adam sanki kış uykusuna yatmış. “Ben gidiyorummm!” diye bağırıp tokat attım.

Gözlerini açıp doğruldu “kusura bakma, uykuya dalmışım.” Ayağa kalktı: “Resmen ölmüşsün haberin yok” diye güldüm.

Espriyi anlamadı. Ciddi bir sesle “Çok sağol hayrettin kardeşim” dedi “banyo yapmak ister misin?”

Aslında çok istememe rağman bu ayının ne yapacağının belli olmayacağından kabul etmedim. Adam “kardaşım, sen de çok iyiydin; ama bir daha ki sefere karı yollasınlar” dedi parayı uzatırken.

Neden donla kapıyı açtığı belli oldu. Sırf sapıklık yapmak için temizlikçi çağırıyor. Buna inat hep erkek yollattıracağım. İş yerine gidip malzemeleri bıraktım. Sonra yaşlı kurdun dükkanına doğru hareketlendim.

Yaşlı kurdu tam dükkandan çıkarken yakaladım. Selam verdikten sonra içerideki odunlara baktım, hiçbiri kırılmamıştı. Bence odunları kırmaya başlasa çok iyi olur. Yaşlı kurdun “Evladım, benim yanımda çalışsan bu terin yarısını atmazdın” diyen sesiyle irkildim. Şaşkınlıkla yaşlı kurda baktım “beni düşündüğün için sağol dede.”

“Dede dede deyip durma, kıracağım ağzını burnunu” diye bağırdı “Senin kendi tipinden haberin yok.” Hızlı adımlarla yürümeye başladı.

Ben de hızlı adımlarla yaşlı kurda yetiştim. Özür dileyen bir sesle “Efendim, özür dilerim, ağız alışkanlığı” dedim, konuyu değiştirmeye çalıştım “efendim, size birkaç sualim olabilir mi?”

Bıkkınlıkla iç çekti “evladım, öğretmen değilim ben, bir soru sor yeter”

“Kadınları soracaktım, nasıl tavlanır?”

Nabzı yükseldi. Elindeki tesbihi daha hızlı çevirerek “Tövbe estağfurullah” dedi” hacı adama böyle soru sorulur mu? çarpılırız valla”

“Evladım” dedi hoşnutsuz bir tavırla “temizlik işi zor demi? Ben sana dedim bu işi yapma diye…Haberin var mı; geçenlerde ayının biri temizlikçi kadına tecavüz etmiş. Kadıncağız tecavüze uğradığını kimseye söyleyememiş de. Yaptığı ayının yanına kar kaldı.”

Şaşkınlıkla az önceki adamı düşündüm. Bu ayı, o ayı olabilir mi? “ Tam olarak nerede yaşanmış bu olay?”

Eliyle önünü göstererek “Şu ilerde işte evladım” dedi.

Cebimdeki kağıdı çıkartıp yaşlı kurda uzattım. Heyecanla sordum “bu adres olabilir mi?”

“Nerden bileyim tam adresini” dedi kağıda bakmadan, sonra başını hafiften sallayarak “fesüphanallah” diye mırıldandı. Adımlarını hızlandırdı. Ben de yaşlı kurda iyi akşamlar dileyerek yolumu otobüs durağına çevirdim. Bu olayı çözmem lazım.

 

***

 

Muho lokantada tekti. Beni görünce “Abe yemek için geldın” diye sordu. “He yemek için geldim” dedim “yemek yerken de sohbet edermiyiz?” Başıyla onaylayarak iki gözünü kırptı “he ederık abe, sen otur ben yemeğı getırayım.” Mutfağa doğru gitti.

Gözünü sevdiğim dünyası, her türden varlığa ev sahipliği yapıyor. Çok geçmeden muho yemekleri getirdi ve karşıma oturdu.

“Muho evli misin?” diye sordum sohbeti başlatmak adına.

“He abe, iki çocuğum var.”

“Allah bağışlasın muho” dedim çocuklara acıyarak” senin lakabın mı muho?”

“Yok abe, muho bizim oralarda çok yayğın bir isimdır. Ama İstanbul’da da çok lüks bir isim ki kimsada yok!”

Kahkahalarla güldüm “İstanbul’da çok prestijli bir ismin var” dedim kahkaham durulunca “sakın kimseye kaptırma.”

Keyifle başını sallayarak iki gözünü kırptı “he abe, bu da bizim köyün farkı.”

Gülerek yemeğimi bitirdim. Sonra ayağa kalkıp kasanın olduğu yere doğru yürüdüm. Muho da aceleyle yanıma geldi “abe, muhoni ağam yok. Parayı pana vereceksın.”

“Yok olmaz, illa muhoni ağaya vermem lazım.”

Tedirginleşti. Heyecanlı bir sesle “olmaz abe” dedi “muhoni ağam pana dedi ki; bugün parayı sen alacaksın. Valla döver beni abe…olmaz abe ver parayi.”

Ne insanlar var “kusura bakma muho” dedim eğlenceyi devam ettirmek için” muhoni ağa bana; ‘ben yokken parayı muho’ya ver’ gibisinden bir şey demedi. Bu yüzden kusura bakma.”

Gözyaşları içinde kendini yere attı. “valla abe pana öle dedi. yarın geldığında kendısına sor.” Daha fazla dayanamadım. Cebimden çıkardığım parayı muho’ya verdim. Muho öyle bir sevindi ki ben bile şaşırdım.

 
Biraz başını okşadıktan sonra benim mezara gittim

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder