Hiçbir şey söylemeden cebinden çıkardığı
parayı uzattı. Ben de parayı aldığım gibi koşar adım kendimi dışarı attım, ikinci
adrese gidip zile bastım. Kapı açıldığında en az önceki kadar şaşırdım. Eni
boyundan büyük olan iri yarı adamın üstünde sadece don vardı. “Ben hayrettin” diyebildim
sonundan “temizlik için gelmiştim.”
“Gel hayrettin kardaşım, kendi evin gibi
rahat ol, ama bir şey kırma” deyip kahkahalarla güldü.
Kenar mahallenin dışında ilk kez böyle bir
yaratık görüyordum. Bu sebepten korkarak içeri girdim. Hemen temizliğe
başladım. Ayı bir süre sonra yanıma gelip etrafımda dolanmaya başladı. Gür
sesiyle “kardaşım” dedi “erkek olarak neden bu işe başladın?”
Keyfimden yapmadığımı anlatmak için “Parasızlık”
diye cevap verdim.
“Peki evli misin?”
“Hayır, bekarlık sultanlıktır. Siz?”
“Yok evli değilim” Arka tarafıma geçince
tüylerim diken diken oldu “Ama isteyen çok oldu.”
Arkamı kontrol etmek için adama doğru
döndüm “belli belli” dedim; içimden pis yalancı, diyerek Sağ tarafıma doğru
gelip duvardan destek aldı “Ama bu saatten sonra evlenirim; çünkü temizliğe çok
para gidiyor.”
“Çok iyi olur, yalnız beni bekleyen başka
işler de var.”
Ayı mesajı aldı. Tam karşıdaki kanepeye
gidip uzandı. Çok geçmeden de horlama sesi evin içinde yankılandı. İşimi
bitirdikten sonra adamın yanına gittim. Elimle hafiften çekiştirerek “ben gidiyorum”
diye uyandırmaya çalıştım.
Adam uyanmayınca daha şiddetli çekiştirdim
“Ben gidiyorum” diye sesimi yükselttim.
Adam sanki kış uykusuna yatmış. “Ben
gidiyorummm!” diye bağırıp tokat attım.
Gözlerini açıp doğruldu “kusura bakma, uykuya
dalmışım.” Ayağa kalktı: “Resmen ölmüşsün haberin yok” diye güldüm.
Espriyi anlamadı. Ciddi bir sesle “Çok
sağol hayrettin kardeşim” dedi “banyo yapmak ister misin?”
Aslında çok istememe rağman bu ayının ne
yapacağının belli olmayacağından kabul etmedim. Adam “kardaşım, sen de çok
iyiydin; ama bir daha ki sefere karı yollasınlar” dedi parayı uzatırken.
Neden
donla kapıyı açtığı belli oldu. Sırf sapıklık yapmak için temizlikçi çağırıyor. Buna
inat hep erkek yollattıracağım. İş yerine gidip malzemeleri bıraktım. Sonra
yaşlı kurdun dükkanına doğru hareketlendim.
Yaşlı kurdu tam dükkandan çıkarken
yakaladım. Selam verdikten sonra içerideki odunlara baktım, hiçbiri
kırılmamıştı. Bence odunları kırmaya
başlasa çok iyi olur. Yaşlı kurdun “Evladım, benim yanımda çalışsan bu terin
yarısını atmazdın” diyen sesiyle irkildim. Şaşkınlıkla yaşlı kurda baktım “beni
düşündüğün için sağol dede.”
“Dede dede deyip durma, kıracağım ağzını
burnunu” diye bağırdı “Senin kendi tipinden haberin yok.” Hızlı adımlarla
yürümeye başladı.
Ben de hızlı adımlarla yaşlı kurda
yetiştim. Özür dileyen bir sesle “Efendim, özür dilerim, ağız alışkanlığı” dedim,
konuyu değiştirmeye çalıştım “efendim, size birkaç sualim olabilir mi?”
Bıkkınlıkla iç çekti “evladım, öğretmen
değilim ben, bir soru sor yeter”
“Kadınları soracaktım, nasıl tavlanır?”
Nabzı yükseldi. Elindeki tesbihi daha hızlı
çevirerek “Tövbe estağfurullah” dedi” hacı adama böyle soru sorulur mu? çarpılırız
valla”
“Evladım” dedi hoşnutsuz bir tavırla “temizlik
işi zor demi? Ben sana dedim bu işi yapma diye…Haberin var mı; geçenlerde
ayının biri temizlikçi kadına tecavüz etmiş. Kadıncağız tecavüze uğradığını
kimseye söyleyememiş de. Yaptığı ayının yanına kar kaldı.”
Şaşkınlıkla az önceki adamı düşündüm. Bu ayı, o ayı olabilir mi? “ Tam olarak
nerede yaşanmış bu olay?”
Eliyle önünü göstererek “Şu ilerde işte
evladım” dedi.
Cebimdeki kağıdı çıkartıp yaşlı kurda
uzattım. Heyecanla sordum “bu adres olabilir mi?”
“Nerden bileyim tam adresini” dedi kağıda
bakmadan, sonra başını hafiften sallayarak “fesüphanallah” diye mırıldandı. Adımlarını
hızlandırdı. Ben de yaşlı kurda iyi akşamlar dileyerek yolumu otobüs durağına
çevirdim. Bu olayı çözmem lazım.
***
Muho lokantada tekti. Beni görünce “Abe
yemek için geldın” diye sordu. “He yemek için geldim” dedim “yemek yerken de
sohbet edermiyiz?” Başıyla onaylayarak iki gözünü kırptı “he ederık abe, sen
otur ben yemeğı getırayım.” Mutfağa doğru gitti.
Gözünü
sevdiğim dünyası, her türden varlığa ev sahipliği yapıyor. Çok geçmeden muho yemekleri getirdi ve
karşıma oturdu.
“Muho evli misin?” diye sordum sohbeti
başlatmak adına.
“He abe, iki çocuğum var.”
“Allah bağışlasın muho” dedim çocuklara
acıyarak” senin lakabın mı muho?”
“Yok abe, muho bizim oralarda çok yayğın
bir isimdır. Ama İstanbul’da da çok lüks bir isim ki kimsada yok!”
Kahkahalarla güldüm “İstanbul’da çok
prestijli bir ismin var” dedim kahkaham durulunca “sakın kimseye kaptırma.”
Keyifle başını sallayarak iki gözünü kırptı
“he abe, bu da bizim köyün farkı.”
Gülerek yemeğimi bitirdim. Sonra ayağa
kalkıp kasanın olduğu yere doğru yürüdüm. Muho da aceleyle yanıma geldi “abe, muhoni
ağam yok. Parayı pana vereceksın.”
“Yok olmaz, illa muhoni ağaya vermem lazım.”
Tedirginleşti. Heyecanlı bir sesle “olmaz
abe” dedi “muhoni ağam pana dedi ki; bugün parayı sen alacaksın. Valla döver
beni abe…olmaz abe ver parayi.”
Ne insanlar var “kusura bakma muho” dedim
eğlenceyi devam ettirmek için” muhoni ağa bana; ‘ben yokken parayı muho’ya ver’
gibisinden bir şey demedi. Bu yüzden kusura bakma.”
Gözyaşları içinde kendini yere attı. “valla
abe pana öle dedi. yarın geldığında kendısına sor.” Daha fazla dayanamadım. Cebimden
çıkardığım parayı muho’ya verdim. Muho öyle bir sevindi ki ben bile şaşırdım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder