26 Aralık 2012 Çarşamba

Kızsız Hayat isimli romandan bazı bölümler.6


Bundan sonra bir süre kimse kimseye laf atmadı. Sessizliği ise müdürün toplantıyı haber veren sesi bozdu. Müdürün sesini duyduğuma ilk kez sevindim. Müdür de aradaki gerginliği fark etmeden bizi toplantı odasına götürdü. Biz iki grup halinde masaya dağıldık.

 

***

 

Sunucu çok geçmeden yanımıza geldi, “Ne oldu size bugün, bir Allah’ın kulunu ağlatamadınız?” Gülerek grubu süzdü, “Yemeğimi isterim haberiniz olsun.”

“Restoranda yemek çok” dedim, “Gelin şimdi size bir dünya yemek ısmarlıyayım.”

Sunucu gülmeye başladı: “Yok öyle ucuz kurtulmak, yarın cumartesi olduğu için program yok. Boğazda balık ziyafeti istiyorum. Yarın on iki’de herkes hazır olsun.”

Sonya merakla: “Cumartesi ve Pazar günleri program yok diye, para olayında sorun çıkar mı?” diye sordu.

“O konuda sorun yok. Paranız her gün için ödenecek; ama son dönemde ağlama reytingi getirmiyorsunuz. Asuman gibi adayların üzerine yürüyün ya da ne bileyim ayakkabı fırlatın falan. Bol bol küfür edin. Biraz daha şiddetin dozunu artırın ki, yılın en çok izlenen programı olalım”. Ayağa kalktı, “Yarın görüşmek üzere” diyerek oda’dan çıktı. Biz de iki grup halinde restorana gittik ve yine iki grup halinde masalara dağıldık.

Asuman yüksek sesle: “Beni beğenmeyen insanlar var; ama program yönetimi de herkese Asuman gibi olun diyor” diye dokundurdu. “Küfür edin, hakaret yiyin, rezil olun, kavga edin yani kısaca Asuman gibi olun diyor program yönetimi” diye karşılık verdi Oya.

Grubuyla birlikte kahkahalarla güldü.

“Biz rencide ederiz rencide olmayız. Ama siz gruba dedikodu ve ayrılık getirdiniz. Kahpece vücudunuzu kullanarak erkekleri kendi etrafınızda oyuncak ettiniz.”

“Yanılıyorsun Asuman” dedi İlker, alıngan bir sesle: “Biz düşünce yapımız uyduğu için buradayız. Sen ise kıskanç bir görüntü çizerek ne kadar doğru karar verdiğimizi ispatlıyorsun.”

Oya’yla Sonya, ayağa kalkıp İlker’i alkışladı. Oya yüksek sesle: “Bizim kirli olduğumuzu düşünenler, sanarsın deterjanla yıkanmış gibi tertemiz” diye söylendi,

Asuman sinirli bir şekilde ayağa kalktı ve kinayeli bir ses tonuyla: “Baş ağrısı yaratan böceklerle uğraşamıyacağım, ben odama gidiyorum” diye laf attı.

Rıdvan sinirle ayağa kalkmaya çalıştı; ancak İlker’le Mahmut, Rıdvan’ı omzundan tutup engelledi.

 

“Ayıp sana Rıdvan” diye sitem etti Nurhayat “Nerdeyse kalkıp kadını döveceksin.” Asuman’ı kollarından tutarak götürdü. Biz de arkalarından gittik. Diğer grup konuşmaya devam ediyordu.

Sabah keyifsizce restorana gittim. Restoranda Sonya’yla Oya, gizli bir şekilde fısıldaşıyordu. Asuman ilk kez restorana gelmemişti. Yemeğimi aldığım sırada Oya bana seslendi: “Hayrettin, bir dakika gelir misin? Bir şey soracağım.”

Ben elimdeki tepsiyle birlikte o tarafa yöneldim. Yanlarına gittim. Ayakta durup Oya’nın ne diyeceğini bekledim. Sonya şakayla karışık: “Otursana ya, yemiyeceğiz seni korkma” diye sitem etti. Eliyle yanındaki sandalyeyi gösterdi “Hadi otur.”

Gösterdiği yere oturdum. Merakla Oya’ya baktım. Oya’nın Asuman’la ilgili dedikodu yapacağını zannetmiştim yanıldım, “Boğaz nerede, biliyor musun?” diye gülümseyerek sordu. Elimle boğazımı gösterdim. “Burada” Gülümsedim. İkisi de kahkaha attı. Sonya kahkahası durulunca, “Bu ne hoş bir espri böyle” diyerek yanağıma öpücük kondurdu.

Ben de, “Bu da ne hoş bir öpücük” diyerek dudağımı Sonya’nın yanağına götürdüm; ancak bu sırada gür bir ses “Yavaş yavaş” diye kükredi, “Bu erkekleri de iki dakika boş bırakmaya gelmiyor.”

Sesin sahibinin Asuman olduğunu anladım. Kendimi geri çektim. Ayağa kalkarken “Rezillik çıkarmadan ben gideyim” diye fısıldadım. Oya başını salladı, “Haklısın, işi gücü rezillik.” Masadaki tepsiyi aldığım sırada Rıdvan yanımıza geldi “Ne o Hayrettin, otursana, çekinecek bir şey yok.”

Rıdvan’a tebessüm ettim: “Diğer arkadaşlara daha selam vermedim, zaten gideceğimiz yerde bol bol konuşuruz.” Bizim grubun yanına gidip oturdum. Hepsi asık suratlarıyla benden açıklama bekler gibi bana bakıyordu. Kısa bir sessizlik oluşunca ben ortamı güldürmek adına işi espriye vurdum: “Ne o, Marmara denizinde geminiz batmadı inşallah.” Grubu gözden geçirdim; ancak gülen olmadı, “Kabul ediyorum kötüydü.”

Asuman “Hayrettin” diye sesini yükseltti, “İki yüzlülük iyi değildir biliyorsun. Bir karar ver artık.”

Asuman sözünü bitirir bitirmez Sonya cinsliğine; “Hayrettin, buraya gelip şu boğaz esprini bir daha yapsana” diye seslendi. O tarafa bakıp tebessüm ettim.

“Biz burada sana boşuna güveniyoruz” dedi Asuman “Yapsana bize de şu boğaz esprini.”

“Ben de merak ettim şu boğaz esprini, yap da biz de gülelim” dedi Ajda.

Ben espriyi anlatmaya başladım; ancak Asuman eliyle kes işareti yaptı. Birden bağırdı “Lan sen bizimle dalga mı geçiyorsun?”

“Dalga denizde olur” diyecek oldum;

Gruptan toplu halde -Ya sabır- lafı yükseldi.

Sonya yine “Hayrettin gelsene buraya, İlker’in yaptığı espriyi dinle gülmekten altına edeceksin.”

“Kararını verdin mi?” Asuman şüpheyle bana bakıyordu.

“Tamam sizinleyim, haydi biz de espri yapalım.”

Asuman sabırla iç çekerek başını salladı: “Bugün onlara yüz vermeyeceksin…”

“İki yüz verelim o zaman” dememle Asuman’dan tokadı yemem bir oldu.

“Lan bizimle dalga mı geçiyorsun?”diye bağırdı “İki dakika kızlarla oturdun sana bir haltlar oldu.”

Nurhayat da kızgınlıkla söylendi: “Sen ilaç falan almadın değil mi Hayrettin?”

“İki espri yaptık diye ne bu şimdi Allah aşkına?” diye parladım.

“Kabahat sen de Hayrettin” diye seslendi Sonya “gel burada güldür bizi.”

Sonya’ya bakarak gülümsedim, sonra bizim gruba yüzümü çevirdim. Sakin bir tavırla, “Lütfen herkes sakin olsun” dedim. “Kuzey kore’yle güney kore’ye döndük valla.”

Kimseden cevap gelmeyince sinirlenerek önümdeki yemeği yemeye başladım. Son aldığım lokma boğazımda kalınca da Nurhayat sırtıma vurdu “Yavaş yavaş! Boğulacaksın.” Öksürmeye başladım.

“Lan heryeri mahvettin!” Asuman öç alır gibi sırtıma vurmaya başladı.

“Asuman dur, öleceğim” diyebildim zar zor.

Asuman sırtıma vurmayı kesti. Alaycı bir gülümsemeyle: “Allah’ın sopası yok; ama Asuman kulu var” dedi.

“Burada Allah’ın daha zarif kulları var Hayrettin, gel yamacıma.” Oya’nın sesiyle anlık keyfi sona erdi. Ben Asuman’ın cinnet geçirmemesi için sesimi çıkarmadım.

 

Bu sırada sunucunun keyifli sesi restoranda yankılandı: “Herkes hazır mı?”

Sonya: “Herkes hazır” diye cevap verdi. “Ancak Asuman başı ağrıdığı için gelmeyecekmiş.”

Sunucu şaşkınlıkla Asuman’a baktı. Asuman aniden yerinden fırladı. Heyecanlı bir sesle: “Sizi bilmem ama ben dün’den beri bugünü bekliyorum” dedi.

Sunucunun keyfi yerine geldi, “Haydi o zaman, bugün bedava balık keyfi var diye dün akşamdan beri yemek yemedim.”

“Ismarlayalımda yanımızda hiç para yok” dedi Mahmut “Sonra oralara gidip de bulaşık yıkamayalım.” Sunucunun yüzündeki gülümseme arttı “Yok canlarım, bütün masraflar günlük paranızdan düşecek.”

“Zaten üç kuruş paraya burdayız, bir de masrafları biz karşılarsak hepten size borçlu çıkarız.” Bu sözüme gruptan destek geldi.

Sonya yanıma gelip: “Benim paramı da Hayrettin’den kesin” dedi. “Ha üç kuruş almış, ha sıfır kuruş. Arada hiç fark yok.”

Ben centilmenlik ölmemiş ayağına yattım. Göğsümü kabartarak: “Burada bulunan bütün bayanların masrafını ben karşılıyorum” diye sesimi yükselttim.

Sonya boynuma sarıldı: “İşte centilmen bir beyefendi. Keşke herkes Hayrettin gibi olsa.” Gruptaki erkeklere imalı bir yüzle baktı.

Rıdvan: “Gerçek centilmen cinsiyet ayrımı yapmaz” diye laf attı. “Hayrettin’in yaptığı olsa olsa kadınlara yalakalık olur.”

“Yarı centilmenlik diyelim biz buna” Sonya yanağıma öpücük attı.

Niyeti belli ki Asuman’ı çıldırtmak. Zaten Asuman’da nefretle bize bakarak yumruğunu sıkıyordu.

“Haydi hareket vakti.” Sunucu arkasına döndü: “Hedefimiz Marmara denizi, Marş, Marş!” Askeri yürüyüş tarzında yürümeye başladı.

Biz de sunucunun bu haline gülerek peşinden gittik. Kapı’nın önünde bizi bekleyen minibüsün yanına gelip tek tek binmeye başladık. Programın minibüsü en küçük boy olduğu için sıkışarak birbirimize yer açtık. Benim sağımda Asuman, solumda Sonya vardı. Resmen boku yedik!

“Şoför abi” diye seslendim: “Yol uzun mudur?”

Arkasına yarım dönerek gülümsedi: “Yolumuz uzun, sen keyfine bak.” Son sözleri söylerken manalı bir şekilde kelimeleri bastırdı. Keyfime bakacağımda Asuman cadısı var yanımda. İki önümde Rıdvan’la İlker, Oya’yı ortalarına almış oynaşıyordu. Bense ateş ile barutun ortasında kaldım. Bir de Sonya cinsliğine: “Hayrettin, benim tarafıma biraz daha yaklaşsana” demez mi.

Asuman eliyle etimi kopartırcasına çekerek mırıldandı: “Sakın ha!”

Bu yol bitmez. Sonya elini omzuma attı: “Ne o Hayrettin, rengin atmış” dedi inadına “Bir sorun yok inşallah!”

Sonya’ya bakıp zorla tebessüm ettim, “Yol tuttu herhalde, alerjik bir rahatsızlık, şimdi geçer.”

“Oya” diye seslendi Sonya: “Sen neden yanımızda oturmadın. Hayrettin’in bazı varlıklara karşı alerjik bir rahatsızlığı varmış.”

Oya Asuman’ın kastedildiğini bildiği halde, “Nasıl varlıklar canım?” diye sordu.

“Böyle yapışkan, sen onu görmemezlikten gelsen bile o seni görür, yani anla işte” Oya’yla kahkaha attı. Ben göz ucuyla bile Asuman’a bakamıyordum. Zaten hızlı nefes alışverişi de en azından şimdilik bakmamam gerektiğini gösteriyordu. Sonya omzumdaki elini indirip elimi tuttu. Gülümseyen yüzünü de acınaklı bir hale getirdi, “Dayan, biliyorum çok zor; ama ikimiz de dayanmak zorundayız.”

Merak edip göz ucuyla Asuman’a baktım. Asuman gözünü kırpmadan bana bakıyordu. Ben de fark ettirmeden gözümü yavaş bir şekilde tekrar önüme çevirdim

“Kadınlar için söylüyorum” diyerek arkasına yarım döndü sunucu “Minibüs biraz küçük gelmiş olabilir; ama inanın bunu bile zor buldum. Yani işin ucunda bedava balık keyfi olmasa muhtemelen vazgeçerdim.”

“Maalesef Hayrettin’in bazı varlıklara karşı alerjisi varmış” dedi Sonya. “Bir de tesadüf o canavarın soluna düşmüş.”

“Aslında o varlıkları, burası boğaz diyerek İstanbul’un alakasız bir yerinde indirmemiz lazım” dedi Oya. Kaş, göz hareketiyle çaktırmadan Asuman’ı gösterdi.

Sunucu durumun farkına varmaya başladı. Yine de işi espriye vurdu: “Hayrettin, dikkat et derim; çünkü evrim geçirebilirsin.”

“Kurt adam hesabı yani” diyerek muhabbete katıldı Rıdvan.

“Yok, Darwin tarzı bir adama benzeyebilir.”

“Doğru, Darwin’e benzemek de evrim sayılır” diye güldü Rıdvan.

Herkesin keyfi yerindeydi. Ben de ortamın yumuşamış olmasından cesaretlenip Asuman’a baktım. Asuman gözünü kırpmadan bana bakıyordu:

“Asuman, sen esprilere kızarak mı cevap verirsin?” Elimi gözünün önüne getirip sağa, sola salladım;

Asuman: “Hayrettin, sen ne yapıyorsun!” diye dişlerinin arasından mırıldandı. Elimi indirdim ve gülümsedim, “Gözlerin açık uyuduğunu zannettim.”

“Millet” diye bağırdı Sonya “Hayrettin, Asuman’ın gözleri açık halde uyuduğunu söyledi” Oya’ya göz kırptı.

“Benim bildiğim bazı hayvanlar gözleri açık uyur” Oya gülümsemesini artırdı.

“Oya” dedi İlker, “Bazı insanlar da fantezi olsun diye gözleri açık uyur.”

“Onu bilmem de, benim bildiğim; gözlerini kapatıp karşısındaki kadına bakmaya çalışan erkekler var” diye güldü sunucu.

“Bu erkeklerden herşey beklenir” dedi Nurhayat kızgınlıkla, “Yağmurlu havada güneş gözlüğü takanı bile gördüm.”

Rıdvan gülümseyerek “Yüz bir yolla dikizleme sanatı isimli kitabın seksen ikinci sayfasının dördüncü satırından itibaren yazıyor” diye atıldı.

“Sen de kitabı ezberlemişsin” diye gülerek duraksadım.  “Bu kitap nerede satılıyor?”

Rıdvan hınzırca gülümsedi “Sen Sonya’nın üzerinde biraz tecrübe kazan, ondan sonra kitabı sana veririm.” Sonya aniden bana bakıp “Sakın ha!” diye kükredi “Hemen önüne dön.” Ben önüme dönerken “Aslında kıyafet de öğrenmek için çok müsaitti” diye mırıldandım.

 

Sunucu: “Arabadaki dikiz aynası da herhalde bu amaçla yapılmıştır” diye ortaya laf attı. “O amaçla yapılmamışsa da ben o amaçla kullanıyorum” dedi Rıdvan sunucu’ya bakarak, “Arabamda beş tane dikiz aynası var, millet diyor; bu ne? Ben de diyorum; bazen arkada aynı anda beş tane araba oluyor!”

Oya Rıdvan’ın omzuna hafiften vurdu: “Sapık mısın sen?”

“Halbuki aynı anda beş tane kadın oluyor demek istiyorsun” dedi sunucu gülerek. Keyfine diyecek yoktu.” Arabada beş yolla dikizleme sanatı, güzel fikir.”

“Abi” dedi şoför Rıdvan’a doğru yarım dönerek, “Benim dolmuş yirmi kişilik. Şimdi yirmi tane dikiz aynası taktırsam bunu insanlara nasıl açıklayacağım?” Hemen önüne döndü. Rıdvan kahkahalarla gülerken, “O kadar abartırsan dolmuşta müşteri için yer kalmaz” dedi.

“Yirmi tane dikiz aynası taksan bile en az on tane de yapay göz ameliyatı olman lazım” diye espri’yi sürdürdü sunucu.

Oya: “Öf be kardeşim” diyerek muhabbetin içine bodoslama daldı. “Üç erkek bir araya gelmesin, konu hep aynı.”

Biz erkekler Oya’ya gülmeye başladık. Bu sırada şoför “Herkes hazırlanmaya başlasın” diye anons yaptı. “Beyler, bayanlar”dedi. Oya ciddi bir sesle “Balığın boyuna dikkat ediyoruz tamam mı?” Grubu gözden geçirdi.

“Para veriyoruz o kadar, tabi ki de balığın boyuna dikkat edeceğiz” diye söylendi İlker. Oya sinirlenerek içini çekti “O anlamda söylemedim.” Sesi sitem doluydu, “Mevsiminden önce avlanmış balıklara dikkat edelim diyorum.”

“Mesela balıklar ortalama kaç santim olur?”

“Altmış diye duydum.”

“Altmış santimlik hamsi, herhalde menü de balina diye geçer.” dedi sunucu alaycı bir sesle. Oya sitem eder gibi başını salladı. Rıdvan: “Oya’nın mantığına göre gidersek bugün aç kaldık” diye şakıdı. Ben de maksat laf olsun diye sırıtarak konuşmaya başladım, “Oya çevresel bir soruna dikkat çekti bence, neden altmış santimlik balık yiyemiyoruz sorunu?”

Oya kaşlarını çattı, Sonya omzuma vurdu, gerisi de kahkahalarla güldü.

“Keşke sadece Oya olsa” diye mırıldandı Rıdvan.

“Doğru” dedi sunucu yeni bir şey hatırlamış gibi, “Bir de uzmanlar var.”

“Uzmanlar bakmış kadın dırdırı bitmiyor, mevsiminden önce avlanıldığı için deyip en azından kendilerini kurtarmışlar” diye kahkahalarla güldü. İlker;

“Gerçi ben şimdiye kadar -bu balık küçük, yemiyorum- diyen kadına rastlamadım. Tersine hatırlatınca -ne var canım, bir porsiyon daha yeriz-” diyen kadına hep rast geldim” diye atıldı Yasin.

 “Allah’tan bir şey söyle, “Ben bir kere rast geldim” dedi Rıdvan. “Kadın çantasından cetvel çıkardı ve balığı ölçtü. Balık elli santim gelince -on santimden bir şey olmaz-” deyip balığı afiyetle mideye indirdi.”

“Allah’tan bir şey söyledik” diye of’ladı Oya, “Hayır, hayvanlara yazık diye söylüyorum.”

Rıdvan: “Ben de isterim yüz sntimlik balık yemeyi; ancak ilahi adalet istemiyor” diyerek zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalıştı.

“Mevsimini bekleseniz zaten sorun olmayacak.”

“Mevsimini beklersek, ölme eşeğim ölme” dedi Rıdvan elini hafiften sallayarak.

Sunucu yüzünü ciddileştirerek Rıdvan’a baktı. Ciddi bir tavırla, “Aslında Oya doğru söylüyor” dedi, “Balık altmış santim olmazsa, defolu diye ucuza getiririz.”

Rıdvan da sunucu gibi ciddileşti. Bütün dikkatini sunucu’ya verdi, “Çok doğru söylüyorsun, sonuçta bilimsel bir araştırma. Hatta varsa yanımızda kanıt olarak bir tane de kadın dergisi götürürüz.” Oya’ya bakarak sırıttı.

Oya bıkkınlıkla geriye yaslandı. Sabırla iç çekti.

“Peki Oya, yarasanın boyu az kadardır?” diye pisliğine sordum.

Bana bakmadan cevap verdi: “Otuz metre falan mı?”

“Oha” diye birden sesimi yükselttim, şoföre seslendim: “Şoför abi, var mı kadın dergisi?”

“Olmaz mı yienim?” Şoför gizli bölmeden dergiyi çıkarmaya çalıştı.

“Yav belki ejderha falan anlamıştır” deyip şoförün elinden dergiyi aldı “Peki Oya, güvercinin boyu ne kadardır?”

Oya iç çekti: “Üç metre falan mı?”

“Yanlışın var canım!” diye atıldı Sonya, “Yedi metre olmalı.”

“Tamam susun” dedi sunucu “Fazla kadın dergisi okumayın!”

Şoför gözünü yoldan ayırmadan mırıldandı: “Geçen gece kadın dergisini karıştırırken çok esrarengiz bir şey okudum.”

“Neymiş o? G noktası falan mı?” Sunucu alaycı bir yüzle bize bakıp göz kırptı. Şoför ciddiyetini bozmadı, “Yok abi, öyle bir şey değil.” Sunucuya yüzünü çevirdi: “Bazı kadınlar bir araya geldiklerinde kadın ruhunu çağırıp dedikodu yapıyormuş.” Önüne döndü: “Hatta kadın ruhu, o kadınların çevresiyle ilgili bilinmeyen haberleri veriyormuş.”

Kahkahalarla güldük. Rıdvan alaycı bir ses tonuyla: “Çok esrarengiz bir durum” dedi. Sunucu: “Boşver kadın ruhunu da bu "90, 60, 90" ne oluyor Rıdvan?” diye alaycı bir sesle sordu.

Rıdvan sunucunun sesindeki alaycılığı fark ederek anlattı, “Kadınların bizzat kendi aralarında yaptığı bir araştırmadan çıkan kadının genel vücut ortalaması.” Sunucu şaşırmış gibi yaparak başını salladı: “Yani bizim televizyonda ve gerçek hayatta gördüğümüz şişman kadınlar da bu araştırmaya dahil mi?”

“Yok hocam, bilimsel bir araştırma olduğu için onları dahil etmemişler. Yoksa bilim "110, 120, 100" gibi bir sayı derse hangi kadının bilime güveni kalır ki?”

Yasin anons yapar gibi konuşmaya başladı, “Yüz yirmi kadın kullanılarak yapılan bilimsel bir araştırmada, kadının genel vücut ortalamasının 90, 60, 90 olduğu öğrenildi. Ancak bir grup evli erkek sonucu yargıya taşıdı. Bunun üzerine açılan soruşturmada, deneyi yapan kadınların vücut ortalamasının160, 150, 120 gibi garip bir sayı olduğu öğrenildi.”

Yasin sözünü bitirmeden Nurhayat küfür ederek çantasını fırlattı.

Oya da, “Sizin göbeğinizin ölçüsünü bulmaya bilimin gücü yetmez!” diye bağırdı. Rıdvan yanındaki Oya’ya sarıldı, “Doğrusu bu konuda bilimsel bir araştırma olmadığı için genel olarak erkekte göbek var diyemem.” Oya’nın zor kullanmasıyla elini çekti.

“Ben zaten göbek olayını kadının hamileyken karnının şişmesi olayına benzetiyorum.” Sunucu Rıdvan’la avuç içlerini birbirine vurdu.

“Tabi konu çok hassas olduğu için hiç kimse gerçeği söylemeye cesaret edemiyor. Sonuçta toplu kürtaj riskini hangi devlet göze alabilir ki?” diye espri’yi sürdürdü Rıdvan. Oya Rıdvan’ın kafasına yumruk attı. Bu sırada şoför: “Herkes inebilir!” diye anons yapınca Sonya beni itip, “Hadi inelim şu dolmuştan yoksa hırsımı Asuman’dan çıkaracağım” diye söylendi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder